Deniz Kenarı
Yıl: 2010
Ülke: Almanya,
Macaristan,
Fransa
Tür: Dram, Bilimkurgu, Psikolojik
Benedek Fliegauf
Benedek Fliegauf,
Elizabeth SzaszEva Green,
Natalia Tena,
Matt Smith,
Hannah Murray,
Lesley Manville
IMDb: 6.2 / 10
Yine Avrupa Sineması'ndan rahatsız edici bir filmle karşınızdayız. Tıpkı Antichrist [bknz] filminde olduğu gibi sizleri rahatsız edecek, ailevi değer yargılarınızı sarsacak ve anne oğul ilişkisi üzerine gelecekte gerçek olması olası, korkutucu bir senaryo ile karşı karşıyayız.
Malum koyun klonlandığından beri, hem bilim dünyasının hemde toplumun çeşitli katmanlarının tartıştığı "gerçek bir insanın klonlanması ve klon bir ırkın oluşması" olasılığı din ve diğer değer yargıları açısından herkesi düşündürürken, Benedek Fliegauf bizlere böylesi bir durumun yaratabileceği çarpıklıklarla yüzleştiriyor.
Film öylesine bir atmosferde geçiyor ki bütün bu ağır konusuna rağmen kendinizi adeta yağışlı bir kış mevsiminde, yazında pek uğranılmayan bir sahil kasabasında yanlız başınıza hissediyorsunuz. Yağmurlu bir günde sıcak içeceğinizle cam kenarında kitap okuma hissi veren görsellerle bezeli film, aniden klonlanmış bir sevgili ve ensest ilişki gibi düşüncelerle suratınıza tokat gibi patlıyor.
Deniz kenarında küçük bir yerde yaşayan Tommy Rebecca ile tanıştığında sadece 9 yaşındadır. Yanlızlığın hakim olduğu bu küçük yerde iki çocuk kısa sürede arkadaş olur ve tüm zamanlarını birlikte geçirmeye başlarlar. Zamanla aralarında masumane bir aşk başlar. İlk aşkın derin etkisi altındaki çocukların yolu Rebecca'nın Japonya'ya taşınmasıyla ayrılır.
Aradan yıllar geçer ve artık iki yetişkin olan Tommy ve Rebecca tekrar aynı kasabada buluştuklarında film halen etkileyici atmosferiyle bir aşk filmi tadında gitmektedir. Ta ki bir kaza sonucu Tommy'nin hayatını kaybetmesine kadar.
Rebecca bu olay üzerine yıllardır kavuşmayı beklediği ilk aşkını kaybetmeye dayanamaz ve Tommy'nin ailesine onu tekrar klonlamak istediğini söyler. Sonrasında ilk aşkına hamile kalan Rebecca, Tommy'i tekrar doğurur. Film bu aşamadan sonra seyirciyi ciddi düşünceler içinde kıvrandırmaya başlar.
Filmde olayın çarpıklığı ve ensest yaklaşımların sade bir şekilde işlenmesi adeta seyirciyi daha da geren bir atmosfer yaratıyor. Bu tuhaf senaryo ve filmin, ileride olası olan insan klonlama gerçeğinin yaratabileceği çarpık durumları ciddi anlamda düşündüren, enteresan bir Avrupa Sineması örneği olduğunu düşünüyorum.
Woody Allen, Diane Keaton, Christopher Walken, Marshall McLuhan, Sigourney Weaver
IMDb: 8.2/10
"Adamın biri psikiyatriste gider ve 'Doktor erkek kardeşim delirdi, kendisini tavuk zannediyor' der. Doktor 'iyi ama onu neden tedavi ettirmiyorsun?' diye sorar. Adam şöle der 'Ettirirdim ama yumurtalarına ihtiyacım var.!'"
Sizlere çekildiği dönemin teknik özellikleri, senaryosu ve kurgusal başarısı ile başyapıtlarından biri olan, Woody Allen klasiği ve döneme ait kült bir film olan Annie Hall'u tanıtmaya çalışacağım.
Woody Allen açısından baktığımızda kendi hayatını kullanarak yaptığı filmlerin en otobiyografik olanı. Annie Hall onun bir New Yorker olarak yaşadığı aşkını ve kadınlarla olan problemlerini, entellektüel sıkışmalarını, Hollywood ve yarattığı endüstriye olan nefretini dışa vurduğu bir başyapıt.
Film ilk çekilip kurgulandıktan sonra Allen ve dostları tarafından korkunç bulunur. Akabinde kurgu odasına giren Allen, filmi tekrar keser biçer, hatta ek sahneler çeker ve daha çok Hollywood sosyal taşlaması içerdiği söylenen filmi Alvy Singer (Woody Allen) ve Annie Hall (Diane Keaton) aşkı konulu bir filme çevirir.
Bu kurgusal değişimden sonra şekil alan Annie Hall, aşk filmi deyip geçilemeyecek Woody Allen'sal ayrıntılarla bezeli bir dramatik komedi eserine dönüşür. Öyle ki, aşka yaklaşımın bu denli entellektüel bakış açılarıyla kurcalanması, bana Allen gibi çirkin bir adamın seks için tek çare olarak, bu farklı bakış açıları ile topladığı ilgiyi kullanmak olduğu gerçeğini düşündürdü. Benim saptamam bir yana, filmde kendisi de buna benzer özeleştiriler yaparken, nevrotik yapısıyla dalga geçmeyide ihmal etmemiştir.
Annie Hall'ü kült bir film yapan, 1992 yılında Amerika Birleşik Devletleri Kongre Kütüphanesi tarafından "kültürel, tarihi ve estetik olarak önemli" filmler arasına seçilerek ABD Ulusal Film Arşivi'nde muhafaza edilmesine karar verilmesini sağlayan, Woody Allen'ın kendisine olduğu gibi Amerikan Sosyal-Entellektüel hayatına da ince ayrıntılarla bezeli eleştiriler yollama becerisidir.
Teknik açıdan döneminin çok ilerisinde olan filmde, Allen'ın ara sıra kameraya konuşarak seyirciyle dertleşmesi, hatta sinema sırası bekledikleri bir sahnede, arkasında Fellini hakkında atıp tutan figürasyon karakterlere seyircinin önünde ders vermesi ya da aniden yoldan geçen figürasyonu çevirerek sorular sorması dönemsel olarak oldukça sıradışı sinema deneyimleridir.
Filmde kullanılan Flashback teknikleri, Alvy'nin çocukluğundan ve anılarından kesitler verirken birde yukarıda anlattığım Fellini sahnesinde olduğu gibi "varolan an içinde flashback"ler şeklinde veriliyor ki taktire şayandır. Bir başka sahnede Alvy ve Annie birbirlerine kur yaptıkları sırada, konuşmalarının dışında akıllarından geçen düşüncelerin alt yazı olarak geçilmesi ve konuşulanlar ile düşünülenler arasındaki tezatın bu espirili yolla anlatılması halen anımsadığımda beni gülümsetiyor.
Woody Allen'ın birçok filminde kendisini anlattığı nevrotik erkek karakterin, ilişkileri kırıp atan komik ve kadınsı yapısı, aslına bakarsanız bu filmle birlikte, romantik komedi türüne farklı bir bakış açısı getirmiştir. Adeta seyirci çok sevdiği mutlu sondanda, çok ağladığı mutsuz sondanda kendiliğinden vazgeçer. İzlediği apayrı bir bakış açısıdır zaten; Avrupalı nevrotik bir entellektüel gibi düşünen, New Yorker Woody Allen bakış açısı.
Bu bağlamda 70'li yıllardan günümüz sinemasına kadar, en tanınmış olanları "When Harry Met Sally" ve "Eternal Sunshine of the Spotless Mind" olmak üzere birçok ilişki temalı filmin ilham kaynağı ve çıkış noktası olduğu söylenen film, her Allen filminde olduğu gibi ancak ve ancak sinemasever kişilerin görebileceği ayrıntılarla dolu bir başyapıttır.
Filmde Alvy Singer isminde ünlü bir New York komedyeni ile pek kendine güveni olmayan şarkıcı olma hevesindeki genç kadın Annie Hall'un aşk hikayesi konu alınırken Woody Allen’ın kadın-erkek ilişkilerine olan karamsar önyargısı her sahnede karşınıza çıkacaktır. Artık Allen filmlerinin klasik duruşu gibi olan bu karamsar bakış açısı ve dramatik mizah anlayışı şayet size hitap ediyorsa bu film kaçırılmaması gereken bir aşk dramasıdır.
"İlişkilerin sonunda yumurta ihtiyacından öteye gidemeyeceği" gibi karamsar bir gözle bakmıyorsanız hayata, kendinize başka bir film seçmelisiniz derim...!!
Yönetmen: Tim Burton Senaryo:
John August, Tim Burton Yapım: ABD Yıl: 2012 Tür: Animasyon
,
Komedi
,
Korku
, Dram
Seslendirme: Charlie Tahan, Winona Ryder, Martin Landau, Martin Short
IMDb: 7.0/10
"Bir Tim Burton filmi inceleyeceğiz" dediğim zaman yazının içinde en çok kullanılacak kelimeleri kolayca tahmin edersiniz; Karanlık, Gotik, Tuhaf, Garip, Etkileyici, Çarpıcı, Sanatsal...
Frankenweenie filmini tanıtmaya favori kelimelerimizin üçüncüsü olan "Tuhaf" ile başlıyoruz. Bu güne kadar izlediğiniz en Tuhaf Frankenstein temalı filmi izleyeceğiniz konusunda sizlere garanti veriyorum.
Tim Burton Filmin Karakter Modelleriyle (2011)
Aslına bakarsanız Tim Burton dendiğinde aklımıza gelmesi gereken bir kelime de "Stop-motion"dır. Model animasyon tekniğinin dünyadaki en önde gelen ismi olan Burton, bana kalırsa bu tekniğe modern sinema için hayat veren isimdirde. Burton'ın karanlık sanatsal bakış açısı ile stop-motion tekniği birleştiğinde adeta gotik bir masal ortamı ekranı sarar.
Tim Burton karakterlerinin insani yönlerini asla kaybetmeyen fakat aslında hiç de gerçekci gözükmeyen abartılı yapısı ve atmosferin normal dışılığına rağmen seyircinin adaptasyonu, anlatım dilinin masalsılığındandır.
Frankenweenie filminde ise Burton'ın çokca kullandığı gotik-masalsı dil pek kulanılmamış olsa da karanlık bakış açısı ve garip sinemasal yaklaşımıyla sonuç her zaman ki gibi tuhaf ve başarılı olmuş.
Burton 1984 yılında çektiği ve Barret Oliver, Daniel Stern ve Shelley Duvall gibi isimlerin rol aldığı aynı isimli kısa filmi, 2012 yılında stop motion animasyon tekniğiyle tekrar karşımıza çıkarıyor.
Filmde çok sevdiği köpeğini ani bir olay sonucu kaybeden bir çocuğun onu tekrar hayata döndürme hikayesi ve bu çabası sırasında yaşadığı küçük kasabada olan bazı olaylar anlatılıyor. Victor isimli başkahramanımız bu pek de realistik olmayan isteğini gerçekleştirip hayata dönen köpeğini diğer insanlardan saklamaya çabalarken, aslında bütün kasabayı karıştıracak bir iş başardığının henüz farkında değildir...
Fikir babası, yönetmeni ve yapımcısı Tim Burton olan projenin senaryosu
ise John August'a ait. Siyah-beyaz ve 3 boyutlu olarak çekilen filmin
orijinal seslendirme kadrosunda Winona Ryder, Martin Short, Catherine
O’Hara, Martin Landau, Charlie Tahan gibi isimler yer alıyor.
Animasyon türünde yaptığım nadir tavsiyelerden biri olan film, Tim Burton'ın kanaat notunu da göz önünde bulundurursak, IMDb'den 7.0/10 gibi yüksek bir puan almış, izlenmeye değer bir stop motion yapım..
Sacha Baron Cohen, Anthony Hines, Peter Baynham, Dan Mazer, Jeff Schaffer
Oyuncular: Sacha Baron Cohen
IMDb: 5,9/10
Uzun zamandır bahsettiğimiz Seri Katiller ve Sinemadaki Yansımaları[bknz] araştırması ve devamında gelen onlarca korku gerilim ve suç türünde film tanıtımı hakikaten benim bile içimi kararttı. Bundan dolayı doya doya gülüp eğlenebileceğimiz bir film tanıtmak istedim.
Tabii ki ilk aklıma gelen isim Sacha Baron Cohen oldu. Daha önce yayınladığımız "Borat" kadar komik ve sert bir mizah içeren bu filmi Türkçe altyazılı olarak seçtim. Açıkcası Borat'ın kötü türkçe dublajından sonra bu filmide Türkçe dublaj ile katletmek istemedim.
Borat yazısında[bknz] bahsettiğimiz teknik özellikler bu filmde de kullanılmış ve Cohen yine çok başarılı bir iş çıkartmış. Sosyal sataşmalarıyla biraz Zoolander filmini andırsa da 5.9'luk imdb puanını yetersiz bulduğumu sölemek isterim.
Okuduğumda eksiksiz bulduğum güzel yorummundan dolayı filmin eleştirisini filmdoktoru.com sitesinden aldım. Kendilerine çok teşekkür ederek geçelim Brüno hakkındaki güzel yorumlarına:
Sacha Baron Cohen, Borat'tan sonra başka bir orjinal karakterle seyirci
karşısına çıkıyor. Aynı strateji (yarı belgesel yarı film) ile çekilen "Brüno" en az "Borat: Cultural Learnings of America for Make Benefit Glorious Nation of Kazakhstan" kadar cesur bir film. Farkı ise Cohen'in popüler kültür ve sosyopolitik dinamikleri bu sefer daha kaba bir mizahla eleştirmesi.
Brüno ünlü olmaya çalışan Avusturyalı eşcinsel bir modacı. Ünlü olmak
için yola koyulan Brüno başta İtalya, Amerika, İsrail, Kudüs olmak üzere
bir çok ülkeye gidiyor ve aynen Borat gibi rastgele insanlarla yaptığı
röpartajlarla ünlü olmanın yollarını arıyor.
Cohen'in yine ustalıkla canlandırdığı karakteri ile "Brüno" yine belli
başlı konuları ele alırken çok kaba bir şekilde eleştirmekten
kaçınmıyor. Yaptıklarıyla insanlardan beklenmedik tepkiler alan Brüno
özellikle bazı sahnelerle seyirciyi yine şok ediyor. Moda dünyasını
eleştirerek başlayan yapım para kazanmak için bebeklerini şartlar ne
olursa olsun reklamlarda kullanmayı kabul eden ebeveynler ile devam
ediyor. Bunun yanında film aynen Borat gibi eşcinselliği hastalık olan
gören toplumu kendini iyileştirici olarak tasvir eden bir din adamı ile
yaptığı röpartajla eleştiriyor. Bunun yanında Brüno'nun Orta Doğu'da bir
terrör örgütünün başı ile yaptığı röpartaj ise gerçekten inanılmaz.
Özetlemek gerekirse popüler kültürü kendi mizahı ile başarılı bir şekilde eleştiren "Brüno",
Cohen'in yeteneğini ve yaratıcılığını bir kez daha gösterir nitelikte.
"Borat"tan daha kaba bir mizahı olan bu yapımı özellikle Cohen
hayranlarının kaçırmamasını öneriyoruz.
Seri Katiller ve Sinemadaki Yansımaları [bknz.]
isimli kapsamlı incelememizin içinde var olan bazı film tanıtımlarını
ayrıca yayınlıyoruz. İncelemenin içinde sadece tanıtılar ve esinlenilen
seri katil profilleri varken, burada filmi izleme şansınız da olacak..
İstanbul’un çeşitli semtlerinde bulunan kesik bacaklar halk arasında
panik yaratmaya başlarken komiser Fatih olayı çözmekle görevlendirilir.
Bu dava boyunca ortağı, Amerika’da eğitim almış bir seri katil uzmanı
psikiyatr olan Doruk’tur.
Seri katil profillerini çözmedeki
başarısına rağmen Doruk yanıbaşındaki sorunun farkında bile değildir.
Karısı Beyza bilinç kayıplarıyla başetmeye çalışmakta ve kayıp
zamanlarının izini sürmektedir.
Komiser ve psikiyatr seri katil
bulmacası içine her gün daha fazla gömülürken, Beyza da nasıl olduğunu
anlamasa da kurbanlarla arasında tuhaf bir ilişki farkeder.
Beyza'nın Kadınları Seri Katiller ve Sinemadaki Yansımaları [bknz.]
isimli kapsamlı incelememizin içinde var olan yegane Türk filmi olması açısından bizim için önemlidir.. iyi seyirler. :)
Katil Doğanlar (İngilizce özgün adı: Natural Born Killers)
Yapım: 1994
IMDb: 7.2 Ülke:ABD Yönetmen:
Oliver Stone Senaryo: Quentin Tarantino Oyuncular: Woody Harrelson, Juliette Lewis
Seri Katiller ve Sinemadaki Yansımaları [bknz.]
isimli kapsamlı incelememizin içinde var olan bazı film tanıtımlarını
ayrıca yayınlıyoruz. İncelemenin içinde sadece tanıtılar ve esinlenilen
seri katil profilleri varken, burada filmi izleme şansınız da olacak..
Oliver Stone tarafından yönetilmiş ve başrollerinde
Juliette Lewis ve Woody Harrelson'ın oynadığı bir film... Rodney
Dangerfield, Robert Downey Jr., Tom Sizemore ve Tommy Lee Jones yardımcı
karakterleri canlandırmışlardır. Film iki katilin hikâyesini
anlatmaktadır.
Mallory (Juliette Lewis)
kendisine cinsel tacizde bulunmuş babası (Rodney Dangerfield), annesi
ve hiç geçinemediği küçük kardeşi Kevin ile yaşamaktadır. Bir gün Mickey
Knox (Woody Harrelson)
isimli bir adam onların evlerine et getirirken, Mallory ile karşılaşır
ve ona karşı kendisinde birşeyler hisseder.
Aynı gün ikili
Mallory'nin babasının arabasını çalıp giderler. Bu sebepten Mickey hapse
girer fakat oradan kaçar. Kaçınca hemen Mallory'nin yanına gelir. İkili
bir anda kendilerini kaybeder.
Mallory babasını ve annesini öldürür
fakat kardeşini sağ bırakır. Babasını ve annesini öldüren Mallory
kendisinde bir rahatlık hisseder, sanki öldürmek ona kendisini daha iyi
hissettirmeyi başarmıştır. Ve sevgilisi Mickey'ye de öyle.
Fena halde
aşık olan ikili daha sonra ardı arası kesilmeyen cinayetlere başlar. 666
nolu otoparkta öylesine hiç bir öldürme sebepleri olmadan, yoldan geçeni
ve kendilerini küçücük bir haksızlık yapanları bile öldürülürler. Ancak
öldürdükleri insanların arasında mutlaka bir kişiyi serbest bırakırlar
ki, Mickey ile Mallory hikâyesini tüm dünyaya anlatsın...
Bu hikayenin dışında film, sosyal içerikli bir çok mesaj içermekte. Şiddet satmayı seven Amerikan medyası ve onun yozlaştırdığı şiddet bağımlısı değerlerini büyük ölçüde yitirmiş Amerikan aile yapısına sonuna kadar karşıt bir duruş sergileyen kült bir filmdir.
FRAGMAN
Natural Born Killers ,Katil Doğanlar (Türkçe Dublaj Tek Parça Full izle)
Seri Katiller ve Sinemadaki Yansımaları [bknz.]
isimli kapsamlı incelememizin içinde var olan bazı film tanıtımlarını
ayrıca yayınlıyoruz. İncelemenin içinde sadece tanıtılar ve esinlenilen
seri katil profilleri varken, burada filmi izleme şansınız da olacak...
Grenouille, kokulara karşı inanılmaz bir duyarlılığı olan ama bunun
haricinde hiçbir duyusunun gelişmemiş olduğu, çok ilginç bir adamdır.
İstediği kokuları elde edebilmek için her türlü çılgınlığı yapmaya
hazırdır; cinayet işlemek de dahil...
Az da olsa koku salan herşeyin ve herkesin kokusunu alabilen bu sıradışı
ve dahi karakter, birgün kendi kokusunun olmadığını anladığında
hayatının tüm anlamını yitirir.
Bu 'hayati' önemdeki eksikliğini
giderebilmenin tek yolunun, kendisine insanmış
izlenimi verebilecek kokular üretip sürmesi olduğunu düşünür. İnsan
kokuları yaratabilmek için de insanlara ihtiyacı vardır.
Toplum içinde varolabilmenin tek yolunu bu şekilde tanımlayabilen bir
adamın, sonu inanılmaz bir trajediye giden öyküsü, Patrick Süskind'in
yayınlandığında çok uzun süre çok satanlar listesinde yer alan
kitabından beyazperdeye aktarıldı. Yönetmense Koş Lola Koş ve Cennet
filmlerinin de yönetmeni olan Tom Tykwer. Filmin, Avrupa Sinama
standartları düşünüldüğünde oldukça yüksek bir bütçeyle çekildiğini de
belirtelim.
FRAGMAN
Perfume: The Story of a Murderer , Koku: Bir Katilin Hikayesi
Yönetmeni: David Fincher
Türü: Polisiye, Dram, Tarihi, Biyografi
IMDB Puanı: 7.7
Yapım Yılı: 2007
Ülke: ABD
Senaryo yazarı: James Vanderbilt, Robert Graysmith Başrol Oyuncuları: Jake Gyllenhaal, Mark Ruffalo, Anthony Edwards, Robert Downey Jr, Brian Cox, John Carroll Lynch, Richmond Arquette, Bob Stephenson
Seri Katiller ve Sinemadaki Yansımaları [bknz.]
isimli kapsamlı incelememizin içinde var olan bazı film tanıtımlarını
ayrıca yayınlıyoruz. İncelemenin içinde sadece tanıtılar ve esinlenilen
seri katil profilleri varken, burada filmi izleme şansınız da olacak..
San Francisco’yu yıllarca dehşete boğmuş gerçek bir seri katil, bu katili
yakalamayı kendilerine takıntı haline getirmiş gerçek dört adam ve gerçeklerden
yola çıkan bu hikayeyi perdeye taşıyan, seri katil filmlerinin başarılı
yönetmeni David Fincher…
Seri katilin bıraktığı ipuçlarını takip ederek olayı aydınlatmayı
kendilerine saplantı haline getiren bu dört adamın hayatı, artık katilin
hareket alanı içinde şekillenmektedir. Yıllar boyu saldırılarını
kesmeyen ve yok olmuş görünürken birden bire yeniden ortaya çıkan bu
seri katil, sadece onu yakalamaya çalışanların değil, bütün şehrin
kabusu olacaktır. Kurbanlar sadece öldürülenler değil, şehirde yaşayan
tüm insanlardır…
Yedi, Oyun, Dövüş Kulübü filmleri ile gerilim sinemasında kendine
özel bir yer edinen David Fincher, Zodiac’ın dehşetini estirdiği
yıllarda San Fransisco’da yaşayan ilkokul öğrencisi bir çocuktu.
Yönetmen, çocukluk dönemini çok etkileyen bu seri katilin hikayesini
yıllar sonra beyazperdeye taşıyor..