En Son Yayınlananlar:

31 Mayıs 2013 Cuma

Cabin In The Woods


Dehşet Kapanı
Yıl: 2011
Ülke: ABD
IMDB Puanı: 7.6/10
Tür: Korku, Gerilim
Yönetmen: Drew Goddard
Senaryo: Joss Whedon
Oyuncular: Kristen Connolly,
Chris Hemsworth, Anna Hutchison,
Fran Kranz
Müzik: Vassy, Switchfoot
Süre: 95 dakika


" Şu da istatiksel bir gerçektir ki, arabasında nargile taşıyan birisini polisler asla çevirmez. Niçin mi? Çünkü bu adamdan korkarlar. Onun daha ileri görüşlü olduğunu, kendi mantığı ile onları köşeye sıkıştıracağını bilirler..."
 
Yazıya filmin en eğlenceli karakteri olan Marty’nin (Fran Kranz) komik bir repliğiyle başlarken, hemen şunu ifade edeyim ki, bu filmde Scream, Cabin Fever,  Evil Dead, Dawn of The Dead, The Hunger Games, Saw, Zombieland ve hatta The Cube filmlerini bir arada harmanlanmış olarak bulacaksınız...


Filmin fragmanında da vurgu yapıldığı üzere, karşımızda birkaç değişik karakterde gencin, hep birlikte tatile çıkarak, sırayla öldükleri, klişe bir senaryo var gibi dursa da, aslında hiç de öyle değil...

Oldukça sıradan ve bilindik bir senaryoyla başlayan film, geliştikçe, tanrısal öğelerle, hatta "ateistik"  denebilecek cüretkarlık da göstererek, bugüne kadar izlediğiniz bütün korku karakterlerini size sunuyor. Adeta tüm ekranı kana bulayarak, izleyicinin her zaman istediği kan, şiddet ve aksiyon öğeleriyle, biraz da dalga geçiyor.


Beş arkadaş ormandaki gizemli kulübeye geldiklerinde, keyifsiz olucağını sadece bizim bildiğimiz, keyifli bir tatil yapacaklarını sanmaktadır. Oysa onlar tanrılar için düzenlenmiş bir kurban töreninin parçasıdırlar. Ve bu tören öylesine şiddetli olacaktır ki, internette bir yorumcu şöyle söylemiş "Tanrılar bize bu kadar öfkeli midir ki insanoğlundan böyle bir rüşvet alırlar" 


Daha önce çok satan işler çıkartan ünlü senaryo yazarları Joss Whedon ve Drew Goddard’ın Dehşet Kapanı, korku filmlerine bambaşka bir yaklaşım ile seyircilere heyecan ve sürprizlerle dolu bir korku şöleni sunuyor.
 

Herşeyden önemlisi, filmin sonuna kadar çeşitli süprizlerle karşılaşacak ve sonunda ise yine benzer bir şok yaşayarak filmi farklı bir korku filmi olarak beyninize kazıyacaksınız. Açıkcası bu film için son söz olarak "iyi seyirler" demek biraz tuhafıma gidiyor. Filmin korku filmi karakterlerini aşağılayıcı ironik denebilecek tavrı nedeniyle, korku filmi sevenlerinde, sevmeyenlerinde iyi vakit geçireceğini düşünüyorum ve şiddetle tavsiye ediyorum.

Yazı: aslimaniac


FRAGMAN



Cabin In The Woods , Dehşet Kapanı
(Türkçe Dublaj Tek Parça Full İzle)

30 Mayıs 2013 Perşembe

Tutunamayanlar



(Voksne Mennesker - Dark Horse)
Yönetmen: Dagur Kari
Senaryo: Dagur Kári, Rune Schjøtt
Yapım: 2005

Ülke: Danimarka - İzlanda
Tür: Komedi, Dram
IMDb:  7.1/10
Oyuncular:
Jacob Cedergen (Daniel), Nicolas Bro (Büyükbaba), Tilly Scott Pedersen (Franc), Morten Suurballe (Yargıç)


Dagur Kari filmi için "Kendi çevremizden tanıdığımız belirli bir tür genç insanın hayatını anlatmak istedim. Hiçbir zaman sorumluluk almayan, topluma ve hiçbir standarda uymayan bir grup insan." diyor.

Bu filmde gerçekten de hayata apayrı açılardan yaklaşan, normalin dışında çizgileri olan bir grup genç ve uykusuzluk problemleri çeken normal görünüşlü bir yargıcı seyredeceğiz.

 

Yaşadığı ülkenin başbakanının ismini dahi bilmeyen ana karakter (Daniel), kendisi gibi toplum dışı bir karakter olan (Franc) ile tanışır. (Neyse ki 4. Murat torunu, Cihan Padişahı, Yüce Başbakanımız sıksık üniversiteleri kuşatıp kendisini hatırlatıyor da, bizde böyle başbakanının ismini bilmeyen gençler yok.)

Her neyse sağa sola çemkirtmeden filme dönersek, toplumdışı grafiti sanatçısı karakterimiz Daniel'in yasal kazancı 4 yıl boyunca 7 doları geçmeyince hükümet ve vergiciler bu durumdan kıllanarak kendisini dava ederler. 

 

Ancak Daniel'in tek problemi bu değildir. Yegane sahip olduğu şey, küçük Fiat 500 arabası ve kirasını karşılayamadığı karavanındaki birkaç eski kasetten ibarettir. Maddi problemler, ailevi ilgisizlik ve ilişkisinin doğuracağı sürpriz gelişmeler, Daniel'i iyiden iyiye ezmeye başlar. 

Tam bu sırada yolu, yargılandığı bir davada "uykusuz yargıç" ile kesişir. Yargıç, duvarları kirletmekten dolayı yargıladığı sorumsuz genci cezaya çarptırır. Ancak bir süre sonra kendisi de, ailesi, işi ve bütün diğer sorumluluklarını bırakarak kayıplara karışır.



Yönetmen "Film tam olarak içinde bulunduğu topluma ayak uyduramayan insanların hikayesini anlatıyor. Filmin kahramanları ya kendi alternatif gerçekliklerini yaratıyorlar ya da varolan gerçekliğe kendilerini uydurmak için didinip duruyorlar." diyor

Bu filmde senaryo dışında asıl önemli olan, yönetmenin tarzı. Çok farklı bir anlatım ve mizah yapısına sahip olan Dagur Kari'ye, çok daha kötü bir drama senaryosu verseydiniz, bu tarz ve mizahi yaklaşımla yine ilgi çekici, gülümseten bir iş cıkarabilirdi. 


Daha ilk filmi  "Noi Albinoi" (Buzdan Hayaller) filminde kendini apaçık belli eden yönetmen, farklı tarzı ve bakış açısıyla çok işler başaracağa benziyor.

Bu arada her fırsatta film isimlerini alakasız ve gerzekçe çevirmeyi başaran İthalatcı firmalar bu filme adeta bir kıyak yapmışlar. Gerçek adı "Voksne Mennesker", İngilizcesi "Dark Horse" olan filme adeta doğru ismi bulmuşlar.


İçinde bulunduğu topluma bir türlü ayak uyduramamış bir "Tutunamayan" olarak bendeniz, konunun bana olan yakınlığını da gözönünde bulundurarak, torpilli bir 7.5 / 10 veriyorum. Yönetmeninin özgün mizah duruşuna hayran kaldığım bu filmi, halen izlememiş olanlara tavsiye ediyorum.

Yazı: OvErUyUz
Edit: aslimaniac


FRAGMAN


 Tutunamayanlar - Voksne Mennesker - Dark Horse
(Türkçe Altyazılı izle)
 Part 1
 Part 2
 

25 Mayıs 2013 Cumartesi

İntiharın Eşiğinde Bir Film...!!!



Duvara Karşı  "Gegen Die Wand"   
Yayın tarihi: 21 Ocak 2005
Tür: Dram
Yönetmen: Fatih Akın
Senaryo: Fatih Akın
Müzik: Maceo Parker, Alexander Hacke, Klaus Maeck
Oyuncular: Birol Ünel, Sibel Kekilli, Meltem Cumbul, Mona Mur, Güven Kıraç
IMDb: 7.9/10
Dikkat: yazı +18 içerik içerebilir.

 İnsanların yüzde 60’ının şu ya da bu şekilde, hayatlarının herhangi bir döneminde intiharı düşündüğünü biliyor muydunuz?

Psikoloji biliminde intihar şöle tanımlanır; psikolojik olarak rahatsız olan kişinin, istemli olarak yaşamına son vermesi olup, kendisine yönelik bir saldırganlık halidir. 

Ancak bana kalırsa, o kadar basit değildir.

 Hayatını sona erdiren birçok insan depresyonda değildir, bazıları kendileriyle barışık ve sakin mizaçta olabilirler. Madde bağımlısı ya da alkolik olmayabilirler. Her üç insandan ikisi hayatlarının bir döneminde de olsa en az bir kere intiharı düşünüyor ise, bu oran, durumu yeterince karışık yapmaya yeterli bir orandır bence.

  
 İnsanlar intihar etmeye öylesine meyillidir ki, bir ünlünün intihar haberi bile tetikleyici olabilir. Marilyn Monroe ve Kurt Cobain gibi ünlülerin ölümlerinden sonraki ayda intiharlar %12 artmıştır.

 İntihar sadece ciddi ölüm girişimlerinin sonucu değildir. Uzmanlar, uzun süre içerisinde ölüme yol açacak şekilde kişilerin kendilerini tahrip edici davranışlarda bulunmalarını da intihar eğilimi olarak değerlendiriyorlar. "Hızlı yaşayıp, genç ölenler" ve "ölümüne hayat sürenler", aslında birer uzun süreli intihar girişimleridir.

 Mutlu mesut ülkemizde neyseki intihar oranları oldukça düşüktür. Türkye İstatistik Kurumu'nun açıklamasına göre ülkemizde 2010 yılında 2933 kişi intihar nedeniyle hayatını kaybederken bu sayı 2011 yılında sadece 2677’de kalmıştır. 10 yıllık genel bir bakış attığımızda ise, yıllara göre küçük değişiklikler olsa da, rakamlar hep bu seviyelerdedir.



 Birleşik Devletler’e bakarsak bu rakamlar; yılda 6 milyon intihar girişimi ve 30 binin üzerinde intihar girişimine bağlı ölümdür. Nüfusa oranla baktığımızda ise bu oranlar ABD’yi orta seviyede intihar eğilimli yapmaktadır.
 

 İsterseniz buyurun birde asıl durumu vahim olan ülkelere bakalım; dünyada en yüksek intihar oranı Macaristan’dadır. Çekoslovakya, Finlandiya, Avusturya ve İsviçre’ de de oranlar yüksektir.

 Burada intihar oranımız düşük diyerek “geri kalmış ülkeyiz” edebiyatı gibi saçma sapan birşeye girişmeyeceğim tabii ki. Çünkü benim çevremde intihar oranı ülkenin istatistikleriyle pek uyuşmuyor, oldukça yüksek. Bu farkın sebepleri, biraz farkındalık, biraz zeka yapısı, biraz hayata bakış, madde kullanımı ya da mutlu mesut ülkemiz halkının uzağında “uç nokta”lardaki hayat tarzları olsa da, intihar her kesimden, herkesin düşünebileceği oldukça insani bir durum bence.



 Hayat başarısızlıklar, trajediler, ailevi  ve sosyal problemler, kişilik bozuklukları, psikolojik çıkmazlar, ekonomik çöküşler, tekdüzelik, seksüel sorunlar, yetersiz hissetmek, küçük düşürülmek, toplumsal buhranlar, savaş, göç, kalabalık, işsizlik, açlık, bağımlılık, şiddet, eşitsizlik, ağır engellilik durumu, iyileştirilemez hastalıklar, çocuk ölümleri, şehir hayatı ve daha pek çok intihar bahanesiyle doludur. Hayat öylesine acımasızdır ki, intiharın bir kurtuluş gibi gözükmesi sıklıkla muhtemeldir.

 Yaşam hiçbirimiz için toz pembe değildir, bu yüzden sonrasında bir cennet olduğunu düşleriz. Sosyo-ekonomik durumumuz her ne olursa olsun, kendi yarattığımız dünya ve tüketim toplumu bizi, bizden kopartmıştır. Ekonomik sistem ve bankalar insanları yarı robotik androidler haline getirmiş, karşı çıkanlar ise toplum dışı ya da marjinal ilan edilmişlerdir. 

Bizler hem doğayı, hem kendimizi değiştirirken, icat ettiğimiz dinler, topluluklar, kurallar, tabular, makinalar, kurduğumuz kavimler, ülkeler, şehiriler, aileler, kısacası hepsi, topyekün başarısız oldular. Sonuçta insan mutsuz oldu. Ve hızla dünyayı değiştirirken mutsuzluğu da aynı hızda artmaya devam etti.



 Son mutlu sayılabilecek, "çağdaş olmayan" atamız Homo Sapien, 50 bin yıl önce öldüğünde bile o kadar da mutlu değildi. Çünkü 400 bin yıl önce yok olan atası Erectos, yapacağını yapmış, (halinden mutlu olmasa gerek) ayağa kalkmıştı. Muhtemelen, son yarı mutlu çağdaş olmayan atamız Sapien, belindeki ağrılar yüzünden suçladığı Erectos’a en alasından bir küfür salladığı gibi, kendi kafasına "el yapımı" ilkel baltasıyla vurarak, ilk başarısız intihar girişimini gerçekleştirmiş oldu.

 İnsan oldum olası mutsuzdu. Filmlere bakın, çoğu mutsuz olayları bile sonunda bir şekilde mutluluğa bağlarlar. Eski müzikalleri düşünün mesela... (artık o kadar mutlu film bile çekilmiyor) Mutluluk her zaman satar. Sinemada mutlu son, adeta bir gelenektir. İnsanlar sahip olamadıkları şeyleri, en azından izlemeyi severler.

 Sık sık kulanılan bir söylem vardır, “Hayat bir film gibidir, başrolde de sen oynarsın” (ya da buna benzer bir şeydi). Eğer hayat bir film gibi olsaydı Duvara Karşı gibi olurdu bence (en azından kendi tecrübelerim bunu gösteriyor). Gerçek hayatta mutlu sonlar pek olmaz ve şu mağlum Erektus ayağa kalktığından bu yana, intiharlarla doludur.


 Sanırım 93 ya da 94 yılıydı, Aerosmith grubunun "Livin’ On The Edge" videosundaki intihar sahnesi o yaşta pek bir ilgimi çekmişti. Oturup tekrar tekrar o son sahneyi, arabanın son sürat duvara çarpışını, fakat akabinde hava yastıklarının açılışını izlediğimi gülümseyerek anımsıyorum (aramızda kalsın; ileri ki senelerde bunu bir-iki kere denemişliğim oldu).Fatih Akın da benim gibi o sahnenin tutkunu muydu bilinmez ama Duvara Karşı filmi işte aynı ordaki gibi bir intiharla başlıyor.

 Filmden bahsetmeyi çok fazla sevmiyorum, izlemeyenler için yazının sonuna bir konu özeti koyacağız. Ancak söylemek isterim ki, Fatih Akın, yarattığı intihara meyilli karakterlerle, film boyunca beni yerden yere vurdu. Birol Ünel ise başlı başına bir olaydı. Oynadığı karakteri adeta yutmuştu. Filmde o kadar çok intihar girişimi var ki, hayat kadar gerçekti..



 Filmin müzikleri de oldukça güzel seçilmiş ve bizdenlerdi (depresif ve intihar eğilimli). Zaten pekde mutlu insanlara göre bir yapım olmadığı taktire şayandır herhalde. Hatta tam olarak algılamak için biraz intihara eğilimli olmak gerekli diyebiliriz. Bana kalırsa, bütüne baktığımızda 10 / 10 numaradır.

"İntiharın Eşiğinde Bir Film"dir Duvara Karşı.

  Sonsöz olarak şunu söylemek isterim; 
mutlu hayatlarınız boyunca karşınıza bu filmdeki karekterlere benzer insanlar çıkarsa ya da (olmaz ya) kendinizi elinizde bir kutu sakinleştiriciyle aynaya bakarken bulursanız, o ilk ayağa kalkan Homo Erectos'u hatırlayın. Bütün suç onun...!!!
  
Yazı: OvErUyUz
Edit: theOz


Kaynak ve Alıntılar: 
saglikhatti.org, wikipedia.org, tuik.gov.tr, Psikolog Nur GEZEK, Journal of Abnormal Psychology Teşekkür Ederiz.


Kısaca Konusu;
Cahit Tomruk (Birol Ünel) 40 yaşlarında Almanya'da yaşayan, hayattan vazgeçmiş bir Türk'tür. Üstelik duymakta olduğu acıyı dindirmek için kendisini kokain ve alkole vermiştir. Bir gece, bilinçli olarak arabasıyla duvara çarpar ve kıl payı hayatta kalır. Psikiyatri kliniğinde Sibel Güner (Sibel Kekilli) ile tanışır. O da intihar girişinde bulunmuş olan bir Türk'tür. Sibel, Cahit'ten onunla evlenmesini ister, böylece tutucu ailesinin onu bunaltan kurallarından kurtulabilecektir. Cahit başta bu teklifi reddeder ama ardından plana uymayı kabul eder. Plana göre sadece ev arkadaşı hayatı yaşayacak, tamamen bağımsız özel hayatlara ve cinsel yaşamlara sahip olacaklardır. Fakat birbirlerine aşık olmalarıyla durum karmaşık bir hal alır ve Cahit'in Sibel'in sevgililerinden birini kıskanarak öldürmesi ile sonuçlanır. Cahit hapishaneye düşerken, Sibel İstanbul'a gider.Cahit hapisten çıkacak ve onu bulacaktır.

Ödüller;
  • 2004 - Deutscher Filmpreis En iyi Kadın Oyuncu
  • 2004 - The Quadriga Prize, Berlin
  • 2004 - Gümüş Ayna Ödülü En İyi Film (Oslo Film Festivali)
  • 2004 - Avrupa Film Akademisi En İyi Film Ödülü
  • 2004 - Avrupa Film Akademisi Halk Ödülleri En İyi Yönetmen
  • 2004 - 54. Berlin Film Festivali-Altın Ayı (En İyi Film)
  • 2004 - Uluslararası Film Eleştirmenleri Birliği (FIPRESCI) Ödülü
  • 2005 - Goya Ödülleri-En İyi Avrupa Filmi



FRAGMAN


SOUNDTRACKS
 




Bu filmle ilgili soundtrackleri daha kapsamlı olarak Soundtrack sayfasında bulabilirsiniz..!



Duvara Karşı  "Gegen Die Wand"
(Türkçe Dublaj Tek Parça Full İzle)

24 Mayıs 2013 Cuma

Borat


Yapım:2006
Ülke: ABD,Kazakistan 
Tür:Komedi,Politik
84 Dak.
Yönetmen:Larry Charles
 
Sacha Baron Cohen ,  Pamela Anderson ,  Ken Davitian ,  Luenell ,  Jean-pierre Parent

Sacha Baron Cohen ,  Todd Phillips ,  Peter Baynham ,  Anthony Hines ,  Dan Mazer
Sacha Baron Cohen ,  Everyman Pictures
 Imdb:7.3  

  Haftanın bu son iş gününde haftasonuna gülerek girmeye sanırım kimse 'hayır' demez. Tüm yorgunluğu,stresi ve gerilimi bir kenara bırakıp, bu filmle güzel bir giriş yapın h.sonu tatiline. Kahkaha garantili filmimizin adı; Borat..

  İzleyenlerin birkez daha izlemekten sıkılmayacakları, izlemeyenler içinse farklı bir komedi  deneyimi yaşayacakları bir film Borat. Farklı diyorum çünkü espri anlayışı herkese uymayabilir.Zira kaba diyalog ve esprilerin bolca yer aldığı bir film. Overuyuz kendi 'en iyi 20 komedi filmi'ni hazırladığı listede birinciliği bu filme vermiş.Ve sanırım böyle bir liste hazırlamış olsaydım benim birincimde değişmezdi. Birkaç kez izlememe rağmen,her defasında beni yerlere yatırmayı başarmıştır.Borat'tan sonra 'Bruno','Ali G' ve 'Diktatör'de mutlaka izlenmesi gerekenler arasında. Tabii bu tarzı sevenler ve sevecek olanlar için önerim.

Borat ,Sascha Cohen'in 'Ali G' şovundaki alternatif karakterdir aslında.Filmde de Kazakistanlı bir gazeteciyi canlandırmaktadır.Kahramanımız belgesel çekimi için  Amerika'ya doğru yola çıkar.Amerikalılarda bu enteresan kişiliğe büyük ilgi gösterir. Borat'ta bu ilginin hakkını fazlasıyla öder.Başından bir sürü absürd olaylar geçer.

Film sadece absürd komedi değildir. Sacha Baron Cohen'in hemen her filminde kulandığı, habersiz figürasyon ve doğaçlama set teknikleri bu filmde de görülmekte. Cohen bu teknikleriyle başarılı olduğu gibi aynı zamanda sonu karakolda biten bir çok skandal olayada imza atmıştır.


Bu tekniğe biraz daha yakından bakarsak, içinden efsanevi komedyen Andy Kaufman (d.1949 - ö.1984) çıkacaktır. Kaufman aslında olaylardan haberi olmayan kalabalıkları, yaptığı küçük düşürücü davranışlarla şok ederek izleyiciyi kendisine değil, artık figürasyon sayılan birincil izleyiciye güldürürdü.. O, komediye apayrı bir bakış açısıyla yaklaşır, espri yapmaktansa insanları şaşırtarak güldürmeyi tercih ederdi.

 Andy Kaufman'ın hayatını konu alan Man on the Moon filmini burda anmadan yapamayacağım. Güzel bir biyografik film olan Man on the Moon'da Jim Carrey, Andy Kaufman'ın tüm tekniklerini ince ayrıntılarıyla sergiliyor.


İşte Sacha Baron Cohen'in tekniklerine baktığımızda, seyirciyi "şok etme", olaydan haberi olmayan insanları set içinde kulanma ve espiri yerine, rahatsız edici derecede küçük düşürücü yaklaşımlar kulanma (ki seyirciyi şoke edende genelde bu utanma duygusu) gibi benzerlikler görüyoruz. Ben açıkcası yönetmenin bariz bir şekilde Andy Kaufman'dan etkilendiğini, bunun sonucunda kendi tarzını uyarladığını ve kesinlikle başarılı olduğunu düşünüyorum.

  Bol bol Amerikalılar ve kültürleri ile dalga geçilen filmde,beni en çok rahatsız eden şey Borat'ın memleketi olarak gerçek bir yerin seçilmesi. Kazakistan yerine hayali  bir yer belirtilseydi daha iyi olurdu kanımca. Filmdeki Borat aslında giyim tarzı, İngilizce aksan ve sosyal davranış şekillerine bakıldığında en yakın ihtimalle Yugoslavya ya da Bulgaristan kökenli, (Balkan) Çingenesidir. Bana kalırsa Sacha Baron Cohen buradada tercihini rahatsız etmekten yana kulLanmış ve izleyen herkese "Kazakistanlılar bunu izleyince ne diyecekler acaba" dedirtmeyi tercih etmiştir. Birçok yerde okuduğum kadarıyla Kazakistanlılar bu filme oldukça tepkili. Kendi ülkelerinin isminin kullanılmasından ve farklı bir şekilde sunulmasından rahatsızlar. Bu rahatsızlıklarında da haklılar.

 Bu kusuru es geçmeye çalışırsak, bolca eğleneceğiniz 1,5 saatlik bir zaman dilimi sizi bekliyor.Şimdiden herkese iyi haftasonları..                                                                                    
Yazı: olimposgod
Edit : OvErUyUz


FRAGMAN


Andy Kaufman on Letterman (1980)

Andy Kaufman on Dating Game




BORAT
(Türkçe Dublaj Tek Parça Full İzle)

21 Mayıs 2013 Salı

Protesto "La Haine"


Yönetmen: Mathieu Kassovitz
Yapımcı: Christophe Rossignon
Senarist: Mathieu Kassovitz 
Ülke: Fransa
Tür: Dram
 Oyuncular: Vincent Cassel, Hubert Kounde, Said Taghmaoui, Francois Levantal, Marc Duret
 93 dakika
 IMDb: 8.1 /10

"Sizi katiller.! Bizi öldürmesi kolay.!
Bizde sadece taş var.!"

Demokrasi ve insan haklarının beşiği Fransa'nın gettolarıyla tanışmaya hazır olun.! Avrupa'nın orta yerinde terkedilmişlik, yurtsuzluk, itilmişlik, polis şiddeti, öfke, insan yerine konulmamak ve fakir olmak ne demektir, bu filmde öğreneceksiniz..!


Yönetmen filmine, Fransa'dan gerçek protesto ve polis şiddeti görüntüleriyle başlıyor. Bunun nedeni senaryonun Abdel isminde Kuzey Afrikalı bir gencin öldürülesiye dövülmesi üzerine çıkan ayaklanmayla başlaması. Bütün gece Paris ayaklanmalarla karışır ve bu arada polislerden bir tanesi, olayların kargaşası içinde silahını kaybeder.

 Bu bana, Paris'de 27 Ekim 2005 akşamı, kimlik kontrolü yapan polis tarafından ölümlerine sebebiyet verilen biri 17,diğeri ise 15 yaşlarındaki iki çocuğu ve tabii ki sonrasında çıkan ayaklanmayı hatırlattı. Olaylar dönemin İçişleri Bakanı Nicolas Sarkozy'nin de çabalarıyla haftalarca sürmüş ve çok sayıda trajedinin yaşanmasına yol açmıştı.

Mathieu Kassovitz kusursuz senaryosunu yazarken 10 sene sonra olacak bu olayı,yani 2005 yılında ayaklanan halka "ayak takımı" deme cüretini göstermiş Nicolas Sarkozy gibi patavatsız bir politikacı bozuntusunu hayal etmiş midir bilinmez. Ancak, filmde olaylar aynı paralellikte gelişiyor. Ve komadaki gencin 3 arkadaşı kayıp silahıda bulunca, ister istemez seyirciyi koltuğa mıhlıyor.


Üç arkadaş, Kuzey Afrika Arap kökenli Said (Said Taghmaoui), siyahi Afrika kökenli Hubert (Hubert Koundé) ve yahudi Vinz (Vincent Cassel) film boyunca bir Fransız gettosunda yaşamak nedir, sizlere sergiliyor. 

Her zamanki gibi film ve ayrıntılarından çok bahsetmeyeceğim ancak filmin siyah beyaz oluşu ve oyunculukların inanılmayacak kalitede sergilenişi seyredeğer. 

Filmi ilk izleyişimde beni en çok şaşırtan şey oyunculuklar olmuştu. Vinz karekteri başta olmak üzere, adeta oynanmamış, yaşanmış.! Bu oyunculuk performanslarında yönetmeninde büyük rol oynadığını düşünüyorum ancak Mathieu Kassovitz bu filmden sonra "Gothika" gibi başarılı bir film çekmiş olsa da, böylesine bir toplumsal irdeleme filminde bir daha gözükmedi.

 

Ülkemizde de, dünyanın heryerinde de, açlık, fakirlik, şiddet ve benzeri haksızlıklar kolgezerken, gençler sokağa çıkıyorlar. Orantısız güç kullanımı, polis şiddeti, devlet terörü özellikle Türkiye insanının çok sık şahit olduğu şeyler. 

Çok yakın zamanda ODTÜ'deki olayları hatırlayın; binlerce polis ile orantısız güç kullanarak üniversiteyi işgal eden valiyi, tarlabaşında kafasından gaz bombasıyla vurulan kız çocuğunu, patlayan bombalardan sonra, hükümetin Suriye politikalarını protesto eden üniversiteli öğrencilere atılan dayakları ve daha nicelerini bir düşünün. Nicolas Sarkozy edasıyla patavatsızlaşmış içişleri bakanları ve valiler hastane acil servislerine, evlerin içine, üniversitelere gaz bombaları yağdırırken, Vinz'in öfkesi gelsin aklınıza.


Konuyu hem gençlere karşı ne kadar şiddet dolu ve töleranssız bir ülke olduğumuzu anlatmak açısından, hemde etki-tepki olgusunu göstermek bağlamında, kendim ile ilgili, komik duruma düştüğüm bir olayla örneklemek isterim; 
19-20 yaşlarında genç bir delikanlıyken, Avrupa'nın herhangi bir yerinde, anarşist bir işgal evine yerleşmiştim. Terkedilmiş bir okul binası olan bu yerde birkaç ay geçirdikten sonra, bir gösteri için karar alındı ve o gün geldiğinde bendeniz hazırlıklarımı yapmıştım. Pantolonumda iki kalın tahta sopa, bir rambo bıçağı, çok sayıda  taş-bilye ve burada bahsedemeyeceğim birkaç ekipmanla hazırdım. Ancak grubun diğer üyeleri pek hazır gözükmüyordu. Çok geçmeden kendi işgal evimin grubuyla eylem yerine geldik ve Avrupa'nın heryerinden gelen diğer işgal evleriyle buluştuk. Bulunduğumuz şehrin ana caddesini trafiğe kapattık. Etrafımızda bizim 3 katımız kadar tam tesisatlı polis vardı. Bende hazırdım, elim sopama gittiği an bir arkadaş "hey Turkos sakin ol biraz.! Alt tarafi bir kısa bildiri dağıtacağız.! Devrim henüz olmadı dostum, başbakanı asmaya gelmedik.!" diyerek, ülkenin kendine özgü dalgacı el hareketleriyle beni uyardı. Sonrasında 15-20 dakika kadar trafiğe kapattığımız caddede bateri çalınıp müzik yapıldı. Bu arada küçük bildiriler  trafikte bekleyenlere dağıtıldı. 30 dakika içerisinde herkes kendi işgal evine doğru yola çıkmıştı.


Bu beni çok şaşırtmıştı. Oysa ben ülkemde alıştığım gibi jop, biber gazı, barikat vb. gibi birşeyler bekliyordum. Yani uzun lafın kısası, ülkemizde gençlere gösterilen şiddet Avrupa'dakinden kat ve kat daha fazladır. Hükümetler ve polis gençlere söz hakkı ve musama göstermesini bilmek zorundadır.Üniversitelileri susan, konuşmayan, karşı çıkmayan bir ülkenin tüm gençliği bitmiş daha ötesi tüm halkı susturulmuş, bastırılmış ve özgürlüğünü tamamen kaybetmiş demektir.

Üniversiteli ögrencisini onbine yakın polisle kuşatan, hapseden, yaralayan ve döven bir hükümetin karşısında durun. Çocuklarınıza herkesten önce siz arka çıkın. Çocuklarınıza el kaldıran herhangi haddini bilmez otoriteyi dize getirmek sizlerin elindedir. Gençler karşı duruşlu olmazlarsa, fraksiyonu önemli değil, gücü eline geçiren her hükümetin başvuracağı şeylerdir bunlar. 

 

Böylesi bir polis şiddeti sonrası gelişen olayları anlatan bu film için puanım 9.0 / 10 oluyor. La Haine, "Protesto" şiddetle izlenmesini tavsiye ettiğim bir film.

 Kimsenin başınızda durup size "AYAK TAKIMI" demesine izin vermeyin ve unutmayın;
"Bu, elli katlı bir binadan düşen adamın hikayesi. Adam kendini rahatlatmak için, sürekli şöyle diyormuş: 
-Buraya kadar herşey yolunda
-Buraya kadar herşey yolunda
-Buraya kadar herşey yolunda
Önemli olan düşüş değil, yere çarpıştır.!"

Yazı: OvErUyUz
Edit: Aslimaniac

 Ödüller
Cannes Film Festivali / En iyi yönetmen / Mathieu Kassovitz (1995) · Avrupa Film Akademesi / En iyi genç Avrupa filmi / Mathieu Kassovitz (1995) · Fransa Film Akademisi César Ödülleri / En iyi film / (1995) · Fransa Film Akademisi César Ödülleri / En iyi kurgu / Mathieu Kassovitz & Scott Stevenson(1995) · Fransa Film Akademisi César Ödülleri / En iyi prodüktör / Christophe Rossignon · Avustralya Film Eleştirmenleri Ödülleri / En iyi yabancı film · Lumiere Ödülleri / En iyi yönetmen / Mathieu Kassovitz (1995) · Lumiere Ödülleri / En iyi film / Mathieu Kassovitz (1995) 


FRAGMAN



Protesto "La Haine"
(Türkçe Alt Yazılı Full İzle)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...