The Shining / Cinnet
Yönetmen : Stanley Kubrick
Eser: Stephen King
Senaryo : Stanley Kubrick & Diane Johnson
Yapım yılı: 1980
Ülke: ABD
Yönetmen : Stanley Kubrick
Eser: Stephen King
Senaryo : Stanley Kubrick & Diane Johnson
Yapım yılı: 1980
Ülke: ABD
Tür: Gerilim, Korku, Kült
IMDb: 8.5
Oyuncular : Jack Nicholson, Shelley Duvall, Danny Lloyd, Scatman Crothers
İki yetişkin arasındaki gerilimin voltajı ne kadar yüksek olabilir? Bir zamanlar birbirini çok sevmiş bir erkekle bir kadın birbirlerinden ne kadar rahatsız olabilirler? Bir kadın en yakını olan adamdan, aynı yatağı paylaştığı insandan ne kadar korkabilir? İnsan defalarca seviştiği bir bedene zarar vermek isteyebilir mi? Bir aile her şeyden ve herkesten uzaktayken daha mı huzurlu olur yoksa aralarındaki anlaşmazlıklar daha mı belirgin hale gelir?
İnsan yalnız doğan ve yalnız ölen bir varlık. Kendimize yakın hissettiğimiz insanları eş olarak seçiyoruz, seviyoruz, sevişiyoruz, mimiklerinden ruh halini anlamaya, kalbindeki düğümleri bile tek tek sevmeye başlıyoruz. İki kişinin kurduğu birlik muazzam. Elini sevdiğin insanın avucuna bırakıp güvenle yürümek mükemmel.Dünyanın en sevimsiz yolunda yürüsen bile her şey gözüne güzel görünüyor o anlarda. Sevdiğin insanın göğsüne başını koyup da uyuduğun uyku pamuklara sarmalanmışsın gibi dinlendirici, uyanıp da yanıbaşında onu görmek mutluluk.
Peki sevgi korunabilir mi? Ya da göğsüne yattığın adam seni fiziken incitmek için kovalarken hala devam edebilir mi? Kollarınla sardığın kadınla arana ait olduğun toplumun yükleri, işin, işsizliğin, kötü alışkanlıkların girebilir mi?
Bir cinnet, kapalı alan sendromu,sürekli yağan kar? Hangisi?!
Stephen King'in 1977' de yazdığı romanı ''The Shining'' (Ülkemizde 'Medyum' adıyla yayınlanmıştır.) Torrance ailesinin korkunç öyküsünü anlatırken bu soruların cevabını arıyor. Roman, 1980'de Stanley Kubrick tarafından aynı adla sinemaya uyarlandı.
Stanley Kubrick çağımızın en önemli yönetmenlerinden biri. Her filminde yeni çekim teknikleri denemekten kaçınmayan bir reformist. Eserlerini çekerken zamandan tasarruf etmemesi, filmin her ayrıntısıyla detaylı şekilde ilgilenmesiyle meşhur. Ünlü yönetmen, büyük studyoların esiri olmamak için çekeceği filmleri en ince detayına kadar planladıktan sonra anlaşmalar yapmış, böylece özgürce çalışma imkanı bulabilmiş.
Mükemmeliyetçiliğiyle tanınan Kubrick, kafasında canlandırdığı sahneyi perdeye aktarabilmek için en basit sahneleri bile yüzlerce kez tekrarlatmış bir yönetmen. Bu özelliğini '' The Shining'' de de sonuna kadar kullanmış. Oyuncuları bitmek bilmeyen tekrarlardan bunalttığı olmuş; hatta, tam beğenmediği için filmin ilk gösteriminden sonra bile montajla değişiklikler yapmış.
Önümüzdeki sene filmin 35. yıldönümü sebebiyle bir etkinlik düzenlenecek. Bu vesileyle gelmiş geçmiş en korkunç filmlerden biri olan 'The Shining' efsanesinden biraz bahsetmek isterim.
Öncelikle sıkı bir King okuru olarak söyleyebilirim ki; King romanları şahanedir, film uyarlamaları çoğunlukla berbat. Bir istisna haricinde; ''The Shining''. Ne yazık ki Stephen King bu filmden nefret etmiş, ''benim eserimi mahvetti '' diyerek Kubrick'e gönül koymuş, seneler sonra bir de kendi versiyonunu çekmiştir.
Oysa filmi kült bir esere dönüştüren; yönetmenin dehasıdır.
Baş kahramanımız Jack Torrence, alkol sorunu ve sinirine hakim olamaması yüzünden öğretmenlik işini kaybeden amatör bir yazar. Hayatına çekidüzen verebilmek ve yarım bıraktığı kitabını tamamlayabilmek için bir dağ otelinin kış bakıcılığı işini kabul eder. Eşi Wendy ve telepatik yetenekleri olan ufak oğulları Danny ile birlikte kışı mevsimde tamamen ıssız olan Overlook otelinde geçireceklerdir.
Otel bir Kızılderili mezarlığının üzerinde yükselmiş ve kurulduğu zamandan beri beyaz Amerikalı iş adamlarını, politikacılarını, kapitalist sistemin patronlarını zevkle ağırlamıştır. Amerika'nın Kızılderili yerlilerin kanı üzerinde yeni ve vahşi bir medeniyet kurduğu gibi..
Torrence ailesi ise, sıradan,orta sınıf Amerikan çekirdek ailesidir.
Kubrick; ırkçılıktan hiç hoşlanmadığı bilinen bir insan. Overlook otelinin her detayında Kızılderilileri görmemizi sağlamış. Yer döşemeleri, ünlü asansörün süslemeleri, avizeler, tavan süslemeleri hep onlara ait motiflerden oluşturulmuş.
King romanında otelin şeytani doğaüstü güçlerini daha çok vurgularken; Kubrick politik göndermeler yapmış.
Romanda otelin laneti kahramanımızın ruhundaki gediklerden yavaş yavaş sızarak delirmesine sebep olmaktadır. Filmde ise kahramanımızın sistem karşısında küçük kalışı, alkolizm problemi ve kısıtlı bir alanda sıkışıp kalmanın yarattığı buhranı (Cabin Fever) anlatılır.
King kötülüğü dışarıya, arazinin ve otelin lanetine bağlarken; Kubrick insan ruhunun dehlizlerinin yeterli olduğunu düşünmüş, ötesini muğlak bırakmış fakat kesin olarak reddetmemiştir.
Kubrick, gerilimin dozunu gıdım gıdım arttırarak finale kadar bizleri ekrana kilitliyor. Jack Torrence keçileri istikrarlı bir yavaşlıkla kaçırırken eşi ve oğlunun korkusu seyirciye yansıyor.
Jack Torrence rolunde Nicholson efsanevi bir oyun sergiliyor. Tüm mimik ve beden hareketleriyle canlandırdığı karaktere adeta hayat veriyor. Shelley Duvall ise Wendy Torrence' ın üzerine sinmiş kaygıyı, korkusunu hatta ilişkisini sorun çıkmadan yürütme çabasını bana göre mükemmel canlandırıyor. Filme dair ilginç detaylardan biri de, çocuk oyuncu Danny Lloyd'un film gösterime girene kadar korku filminde oynadığını bilmemesi. Stanley Kubrick kendisiyle özel olarak ilgilenmiş, her sahnesi ayrı ve itinayla çekilmiş.
Defalarca izleseniz, hikayeyi ezberlemiş olsanız da bu filmi her izlediğinizde aynı gerilimi ve korkuyu yeniden yaşıyorsunuz.
Yönetmenin ve ekibin özenli çalışmasının yanında; ''The Shining''i bunca senedir izlenir, konuşulur kılan şeyin şiddeti ve korkuyu en güvenli alanımıza sokması olduğunu düşünüyorum.
Küçük bir aile bireylerinin, her şeyden izole bir ortamda kendi yalnızlıklarına ve kaygılarına gömülmeleri ustaca anlatılıyor. Birbirinin en yakını olan insanların bu yalnızlıkta yüzleşemedikleri her kusurlarını karşılarındakine yansıtmaları, bunun doğurduğu gerilim, korku ve şiddet çok ürkütücü.
İnsan ister istemez kendini kahramanların yerine koyuyor. İster istemez en sevdiklerinle olan bağını sorguluyorsun. Kar yağarken mutlulukla elini tutup yürüdüğün sevgilinin, karlarla kaplı bir dağda yalnız kaldığınızda ince ince delirerek sana neler yapabileceğini merak ediyorsun. Senin ona neler yapabileceğini merak ediyorsun. İnsan ruhunun çılgınlığının sınırlarını farkediyorsun...
İzlemeye, üzerinde düşünmeye değer !
IMDb: 8.5
Oyuncular : Jack Nicholson, Shelley Duvall, Danny Lloyd, Scatman Crothers
İki yetişkin arasındaki gerilimin voltajı ne kadar yüksek olabilir? Bir zamanlar birbirini çok sevmiş bir erkekle bir kadın birbirlerinden ne kadar rahatsız olabilirler? Bir kadın en yakını olan adamdan, aynı yatağı paylaştığı insandan ne kadar korkabilir? İnsan defalarca seviştiği bir bedene zarar vermek isteyebilir mi? Bir aile her şeyden ve herkesten uzaktayken daha mı huzurlu olur yoksa aralarındaki anlaşmazlıklar daha mı belirgin hale gelir?
İnsan yalnız doğan ve yalnız ölen bir varlık. Kendimize yakın hissettiğimiz insanları eş olarak seçiyoruz, seviyoruz, sevişiyoruz, mimiklerinden ruh halini anlamaya, kalbindeki düğümleri bile tek tek sevmeye başlıyoruz. İki kişinin kurduğu birlik muazzam. Elini sevdiğin insanın avucuna bırakıp güvenle yürümek mükemmel.Dünyanın en sevimsiz yolunda yürüsen bile her şey gözüne güzel görünüyor o anlarda. Sevdiğin insanın göğsüne başını koyup da uyuduğun uyku pamuklara sarmalanmışsın gibi dinlendirici, uyanıp da yanıbaşında onu görmek mutluluk.
Peki sevgi korunabilir mi? Ya da göğsüne yattığın adam seni fiziken incitmek için kovalarken hala devam edebilir mi? Kollarınla sardığın kadınla arana ait olduğun toplumun yükleri, işin, işsizliğin, kötü alışkanlıkların girebilir mi?
Bir cinnet, kapalı alan sendromu,sürekli yağan kar? Hangisi?!
Stephen King'in 1977' de yazdığı romanı ''The Shining'' (Ülkemizde 'Medyum' adıyla yayınlanmıştır.) Torrance ailesinin korkunç öyküsünü anlatırken bu soruların cevabını arıyor. Roman, 1980'de Stanley Kubrick tarafından aynı adla sinemaya uyarlandı.
Stanley Kubrick çağımızın en önemli yönetmenlerinden biri. Her filminde yeni çekim teknikleri denemekten kaçınmayan bir reformist. Eserlerini çekerken zamandan tasarruf etmemesi, filmin her ayrıntısıyla detaylı şekilde ilgilenmesiyle meşhur. Ünlü yönetmen, büyük studyoların esiri olmamak için çekeceği filmleri en ince detayına kadar planladıktan sonra anlaşmalar yapmış, böylece özgürce çalışma imkanı bulabilmiş.
Mükemmeliyetçiliğiyle tanınan Kubrick, kafasında canlandırdığı sahneyi perdeye aktarabilmek için en basit sahneleri bile yüzlerce kez tekrarlatmış bir yönetmen. Bu özelliğini '' The Shining'' de de sonuna kadar kullanmış. Oyuncuları bitmek bilmeyen tekrarlardan bunalttığı olmuş; hatta, tam beğenmediği için filmin ilk gösteriminden sonra bile montajla değişiklikler yapmış.
Önümüzdeki sene filmin 35. yıldönümü sebebiyle bir etkinlik düzenlenecek. Bu vesileyle gelmiş geçmiş en korkunç filmlerden biri olan 'The Shining' efsanesinden biraz bahsetmek isterim.
Öncelikle sıkı bir King okuru olarak söyleyebilirim ki; King romanları şahanedir, film uyarlamaları çoğunlukla berbat. Bir istisna haricinde; ''The Shining''. Ne yazık ki Stephen King bu filmden nefret etmiş, ''benim eserimi mahvetti '' diyerek Kubrick'e gönül koymuş, seneler sonra bir de kendi versiyonunu çekmiştir.
Oysa filmi kült bir esere dönüştüren; yönetmenin dehasıdır.
Baş kahramanımız Jack Torrence, alkol sorunu ve sinirine hakim olamaması yüzünden öğretmenlik işini kaybeden amatör bir yazar. Hayatına çekidüzen verebilmek ve yarım bıraktığı kitabını tamamlayabilmek için bir dağ otelinin kış bakıcılığı işini kabul eder. Eşi Wendy ve telepatik yetenekleri olan ufak oğulları Danny ile birlikte kışı mevsimde tamamen ıssız olan Overlook otelinde geçireceklerdir.
Otel bir Kızılderili mezarlığının üzerinde yükselmiş ve kurulduğu zamandan beri beyaz Amerikalı iş adamlarını, politikacılarını, kapitalist sistemin patronlarını zevkle ağırlamıştır. Amerika'nın Kızılderili yerlilerin kanı üzerinde yeni ve vahşi bir medeniyet kurduğu gibi..
Torrence ailesi ise, sıradan,orta sınıf Amerikan çekirdek ailesidir.
Kubrick; ırkçılıktan hiç hoşlanmadığı bilinen bir insan. Overlook otelinin her detayında Kızılderilileri görmemizi sağlamış. Yer döşemeleri, ünlü asansörün süslemeleri, avizeler, tavan süslemeleri hep onlara ait motiflerden oluşturulmuş.
King romanında otelin şeytani doğaüstü güçlerini daha çok vurgularken; Kubrick politik göndermeler yapmış.
Romanda otelin laneti kahramanımızın ruhundaki gediklerden yavaş yavaş sızarak delirmesine sebep olmaktadır. Filmde ise kahramanımızın sistem karşısında küçük kalışı, alkolizm problemi ve kısıtlı bir alanda sıkışıp kalmanın yarattığı buhranı (Cabin Fever) anlatılır.
King kötülüğü dışarıya, arazinin ve otelin lanetine bağlarken; Kubrick insan ruhunun dehlizlerinin yeterli olduğunu düşünmüş, ötesini muğlak bırakmış fakat kesin olarak reddetmemiştir.
Kubrick, gerilimin dozunu gıdım gıdım arttırarak finale kadar bizleri ekrana kilitliyor. Jack Torrence keçileri istikrarlı bir yavaşlıkla kaçırırken eşi ve oğlunun korkusu seyirciye yansıyor.
Jack Torrence rolunde Nicholson efsanevi bir oyun sergiliyor. Tüm mimik ve beden hareketleriyle canlandırdığı karaktere adeta hayat veriyor. Shelley Duvall ise Wendy Torrence' ın üzerine sinmiş kaygıyı, korkusunu hatta ilişkisini sorun çıkmadan yürütme çabasını bana göre mükemmel canlandırıyor. Filme dair ilginç detaylardan biri de, çocuk oyuncu Danny Lloyd'un film gösterime girene kadar korku filminde oynadığını bilmemesi. Stanley Kubrick kendisiyle özel olarak ilgilenmiş, her sahnesi ayrı ve itinayla çekilmiş.
Defalarca izleseniz, hikayeyi ezberlemiş olsanız da bu filmi her izlediğinizde aynı gerilimi ve korkuyu yeniden yaşıyorsunuz.
Yönetmenin ve ekibin özenli çalışmasının yanında; ''The Shining''i bunca senedir izlenir, konuşulur kılan şeyin şiddeti ve korkuyu en güvenli alanımıza sokması olduğunu düşünüyorum.
Küçük bir aile bireylerinin, her şeyden izole bir ortamda kendi yalnızlıklarına ve kaygılarına gömülmeleri ustaca anlatılıyor. Birbirinin en yakını olan insanların bu yalnızlıkta yüzleşemedikleri her kusurlarını karşılarındakine yansıtmaları, bunun doğurduğu gerilim, korku ve şiddet çok ürkütücü.
İnsan ister istemez kendini kahramanların yerine koyuyor. İster istemez en sevdiklerinle olan bağını sorguluyorsun. Kar yağarken mutlulukla elini tutup yürüdüğün sevgilinin, karlarla kaplı bir dağda yalnız kaldığınızda ince ince delirerek sana neler yapabileceğini merak ediyorsun. Senin ona neler yapabileceğini merak ediyorsun. İnsan ruhunun çılgınlığının sınırlarını farkediyorsun...
İzlemeye, üzerinde düşünmeye değer !
Yazı:
Fragman:
The Shining/ Cinnet
(Türkçe Altyazılı Tek Parça Full izle)
(Türkçe Altyazılı Tek Parça Full izle)
The Shining / Cinnet
(Türkçe Dublaj Tek Parça Full izle)